Her ne kadar AB ''uyum'' yasaları farklı bir yorum getirecek gibi gözükse de, bizimkilerin ''uyumsuz'' yasaları belli konularda oldukça nettir. Bunlardan da herhalde en cevvali ''Türk'ün toplaşma hallerine'' dair kamusal alan düzenlemesidir. İlgili herkesin bildiği 2911 (Toplantı ve Gösteri Yürüyüşlerine Dair) adlı yasada, açık ve örtük biçimde, zat-ı devletleri mümkünse hiç bir şekilde toplaşmamızı istemezler. Lakin öyle istisnai ve zorunlu durumlar vardır ki, devletin 2911 kaynaklı ''katı hali bir anda buharlaşıverir''...
Mevzumuz, buharlaşmanın gerçekleştiği alan: Toplu maç izleme alanları.
Malumunuz, futbol maçının o sihirli ''milyonlar''la buluşma halinin önemli bir aracı olmuştur, televizyonda maç yayını. Bu vesileyle, futbolcular da her uluslararası seferde arkalarına 60 milyonu alıp dururlar. Peki biz, o arkaya geçen 60 milyonun evlatları, stadyumlar dışında bu ''milyonluk'' hali nasıl yaşarız. İşte, burada devreye girer, dekoder sahibi, konjonktürel maç izleme mekânları. ''Evet beyler çaylar'', sesinin bu kadar bet kaçacağı tek ortamdır buralar. Toplu halde
görmezden gelme eylemi, burnunuza sokulan tepsiyle son bulur. Her yudumu ıstırap olan bu ritüel, maç boyunca öyle bir sürer ki, sanki başka hiçbir derdiniz yokmuş gibi, bir de onun stresini çekersiniz.
Zemin aslında, ajitasyona da, muhabette de müsaittir (veya hiiiç değildir). ''Kardeşim, mahvediyor bu büyük şirketler hayatımızı...''gibi çıkışlara haşaa muhabbet göstermeyen ahali maç esnasında, hele bir şirket ürünü ekranın bir köşesinde belirmesin, işte o an, ne şirketi bırakır, ne kapitalizmi...
Uzun süre ahaliden uzak kalmanın diyetini ödersiniz bir nevi, dur durak bilmeyen, cinsel olarak provoke olmuş söylemle temas ederek...Olası ''zina tartışmasının'' potansiyel tabanı arz-ı endam ediverir. AKP sine-i millette dönmeden önce sine-i kahvehaneye dönse, görecek ''zinayı halka soralım''ın kapalı oy sayım neticesini...
Öte yandan, maç izleme halinde ki bu (sözlü de olsa) katılımcılık hevesi de hakikaten, bu millete şans verilse nelere kadir olabileceğinin iyi bir göstergesidir. Tamam, biraz bel altı çalışılıyor ama küfürlerdeki yaratıcılık ve otantiklik yabana atılır gibi değil. Örnek: neyse...
Sonuçta o mekânın yabancısısınızdır, maçtan maça geldiğiniz için, kitlesel muhabbetlerin eşantiyonu gibi bi köşeye ilişir, sessiz sedasız maç izlemek zorunda kalırsınız. Hiçbir tacize, saldırıya cevap vermezsiniz, takımınıza veya hayat anlayışınıza yönelik. İşte, orada ''halk arasında unutulan tip''li adamlar belirir. Halkın arasında ikamet etmenin verdiği güvenle öyle objektif müdahalelerde bulunurlar ki, sizin de yaradana sığınıp iki yorum yapasınız gelir. Ama yanlıştır, yapılmamalıdır.
Yine de, hoş yanları vardır hani...Mesela, stadyumda her daim hissedilen golü tekrar izleme hali, bu mekânlarda toplu halde izlenilir. Her ne kadar, gergin (derbi) maçlarda, pislik olsun diye tekrarlarda da gol diye bağırılsa da... Ama bu tekrarlama halinin istenmeyen sonuçları da olduğu görülür..Canlıda hakemin bir pozisyonuna gösterilen celallenme, yavaşta gerçek görününce, pişkinlik hallerinin insan evladıyla valsine tanık olursunuz. ''Pes yani!' olursunuz...
Kesinlikle tavsiye edilir..Va
tandaşın bu püriten halinden daha ne kadar kaçılacaktır? Halkın arasında her daim sandalye vardır, araya ilişmek gerekir. Yorum yaptığımız yeterdir, aslolan değiştirmektir(24 Eylül 2004 tarihinde Birgün Gazetesinde yayımlanmıştır.)